Geçenlerde Dublin ziyareti ortaya çıkınca klasik olarak ne yapılır, nesi meşhurdur vs diye blog blog gezerken bir blogda ‘önceden rezervasyon yapılırsa Google Office gezilebiliyor’ diye okumuş ve ‘aaaa e biz zaten onun toplantısı sebebiyle gidiyoruz, bari eşim toplantıdayken bana da gezdirirler mi acaba izin alsak?’ demiştim. Sağolsunlar, kırmadılar bu ablalarını:) (eeeee oradaki yaş ortalamasını görünce abla oluyorum tabi ki, gerçi Türkiye bölümünde bizim yaşlarda biri vardı ama istisnalar kaideyi bozmaz).
Bir kere baştan söyleyelim, adamlar demiş ki ‘biz yaşamanın pahalı sayıldığı bu şehirde öyle bir çalışma ortamı yaratalım ki zaten elemanlar çıkmak istemesin, uzun saatler boyu çalışsın ama zevk de alsın’. Google ofis derken tek bir bina da değil, birbirine bağlı -sanırım 3- binadan oluşan kocaman bir kompleks. Dublin’in görece olarak turistik olmayan, Dockland denilen bir bölgesinde ama Dublin İstanbul gibi kocaman olmadığı için yürüyerek bile merkezden 25 dakikada falan ulaşabiliyorsunuz.
Girişi bile rengarenk, rahat oturma alanları ve ellerinde laptopları ile çalışanlar daha lobiden başlıyor. Girişte bir ziyaretçi kartı çıkartıyorlar size ve kural olarak çalışma alanlarında fotoğraf çekemiyorsunuz, sosyal alanlarda çekmenize izin veriyorlar ve tabi ki tek başınıza laylaylom gezemiyorsunuz:)
Binalarda kocaman bir yüzme havuzu (giremedik tabi ki ama içeride yüzenler vardı), neredeyse buralardaki en lüks spor salonları büyüklüğünde bir spor salonu vardı; istedikleri gibi faydalanıyorlarmış.
Bizi gezdiren arkadaş bunları dışardan da olsa gösterdikten sonra yeme-içme alanlarından birine gittik; kocaman bir alanda ister özel kalıp, toplantı bile yapabileceğiniz bölümcükler, ister diğer arkadaşlarınızla sosyalleşebileceğiniz açık alanlar olan bir yerdi. Bizim İstanbul’da ‘3. nesil kahveciler’ dediğimiz cinsten Baristalar size istediğiniz kahveyi hazırlıyordu, ben tabi ki Cortado istedim:) Bu arada tezgahların bir bölümünde atıştırmalık tuzlular, tatlılar, pastalar, diğer tarafta taze ve sizin dilimlediğiniz meyveler ya da taze sıkılmış meyve suları, ne gelirse aklınıza, vardı.. Ve tüm bunlar çalışanlara ücretsiz sunuluyordu.
Bu kahve &atıştırmalık bölümünün dışında çeşitli yemeklerin sunulduğu bölümler varmış ve her gün değişik bir mutfak, herkese hitap edebilecek çeşitler sunuluyormuş. Biz gittiğimizde o bölümlerde hazırlık yapıldığı için sadece boş hallerini çekebildim.
Bu arada öğrendiğimize göre, Facebook Ofisindeki yemekhanede yemekler daha güzelmiş:) Bir daha gidersek Dublin’e orayı gezelim bir de:)
Karşılıklı iki binayı bağlayan köprü de bu:
Bu da meşhurrrrr Google yazısı ve tabi ki de ben:) Birşeyler yazabilmeniz için renkli renkli kalemler orada duruyordu ve tabi ki ben de yazdım; hemen l ile e arasında bir yerlere:)
Net olmasa da şurada gözüken terastaki meşhur Google salıncaklarına ve renkli sandalyelerle kaplı bölüme tüm gün devam eden ‘iğrençççç’ yağmurdan dolayı çıkamadık:)
Biraz da üst katlardan manzara:
Başta yazdığım gibi çalışma alanlarında fotoğraf çekilmesine sıcak bakmıyorlar /izin yok ama gördüğüm kadarıyla burada herkes milliyeti ne olursa olsun, özgürce çalışma ortamını donatıp çalışabiliyor; bayraklar, çeşitli süsler, kişisel eşyalar…
Bir başka bilgi de şu an için Google Dublin’de 100 ün üzerinde Türk çalışıyormuş, herhalde yarısını da gezerken görmüşüzdür; çok gurur vericiydi.
Verilen bir başka bilgi de ‘google ofisi’ Dublin’in en yüksek binasıymış bir ara ama şimdi biraz ileride (en azından görüş mesafesinde) yeni yüksek bir bina yapılıyormuş; düşünün yani, 7-8 katlı bina en yüksekmiş bir ara…
Bu da katlardaki dinlenme bölümlerinden bir görüntü:
Eeee, hazır gelmişiz Google Ofise, ‘European Toilets’ serime bir ‘Google Tuvalet’ fotosu eklemeden çıkacağımı düşünmediniz herhalde:)
Bu güzel çalışma şartlarına karşılık gene de Dublin, sürekli puslu ve karanlık havası ile bazen bunaltıcı olabiliyor sanırım. Gene de -özellikle genç arkadaşlar- dünyaya açılmaktan korkmamalılar; dünya o kadar büyük ve bizler o kadar küçüğüz ki, ufkumuzu genişletecek her fırsatı değerlendirmeliyiz.