Bayramın son günü, kalabalığın geri dönmesini fırsat bilip, en son 1996 yılında gittiğim Gökçeada’ya yola çıktık. Neden Gökçeada? Çünkü Bozcada’ya göre çok bakir, çok daha ekonomik, çok daha büyük ve son dönemde sosyal medyada Gökçeada Belediyesi ve bir turizm firmasının desteğiyle daha öne çıkarılmak isteniyor ve bu hava devam ederse bir kaç yıla kalmaz ikinci Bozcaada olur, şimdi gidip görelim bari dediğimiz için Gökçeada’da karar kıldık.
Sonda söylenecek şeyi baştan desem iyi olur sanırım: Gökçeada’ya evet gidilir ama her sene gidilir mi? 10 gün kalınır mı? Beklentinize bağlı ama bize 3 gece yetti, aşırı sakin ve büyük olduğu için denize gitmek (her gün merkezdeki plajda girmek istemezseniz) aşırı yorucu. Arabasız asla gitmeyin. araba şart, ada çok büyük.
Gökçeada, Ege Denizi’ndeki en büyük Türk Adası, 279 km² , Imbros ya da İmroz olarak bilinen adanın ismi, 29 Temmuz 1970 de Gökçeada olarak değiştirilmiş. Ulaşım için tek seçenek, deniz yolu. Adada bir havaalanı mevcut ve geçtiğimiz yıllarda haftanın belli günleri küçük uçakla ulaşım sağlanıyordu ama şu anda sadece Kabatepe’den arabalı feribot ya da Çanakkale’den deniz otobüsü (sadece yaya) ile ulaşım var. İstanbul’dan giderken Tekirdağ, Keşan, Gelibolu, Eceabat üzerinden Kabatepe’ye ulaşıyorsunuz. Biz bu yolu takip ederek, sabah saatlerinin vermiş olduğu rahatlığı da kullanarak 4 saatte Kabatepe’ye ulaştık, aman dikkat, yollarda çok fazla RADAR var, bilginiz olsun; en az 5 saat süre tanıyın siz rahatça ulaşım için, sonrasında da 1 saat 15 dakikalık bir feribot yolculuğu. İkinci bir uyarı da, özellikle yoğun dönemde gidiyorsanız feribot biletinizi mutlaka online alın, online bilet alanlar için ayrı bir sıra var ve ilk olarak feribota onlar alınıyor, sonra kapıda bilet kesilmeye başlanıyor, bayram gibi yoğun dönemlerde 6 saat kadar sıra beklemeniz mümkün. Feribot ile ilgili detayli bilgiyi şuradan bulabilirsiniz: GESTAS
Feribotta geçecek süreyi benim gibi çalışarak geçirebileceğiniz gibi, yemek yiyerek, martılara simit atarak ve Ege Denizi’ni seyrederek de geçirebilirsiniz. Feribottan inince tüm arabalar gibi siz de Merkez olarak adlandırılan adanın merkezine yöneliyorsunuz, daha sonra kalacağınız yere göre ayrılıyorsunuz.
Adada Konaklama:
Adada konaklama seçenekleri çeşitli, ama en yaygını Ev Pansiyonculuğu. Çoğunluk olarak Yeni Bademli, Kaleköy civarında konaklama seçenekleri var; Rum köylerinde de otel ve pansiyonlar var hatta daha butik tarzı oteller mevcut, kendinize uygun bir tane kesin bulursunuz. Özellikle ev pansiyonculuğunun yaygın olduğu köylerde asla profesyonellik beklemeyin, özellikle kalabalık aileler tarafından tercih edilen (bizim de tercihimiz o yönde oldu) apart odalar genelde bahçe içinde oluyor. Biz Bademli’de Akdeniz Pansiyonda kaldık ve evsahibemiz geldiğimiz andan itibaren bizi besledi, ayranlar, dolmalar ikram etti, her sabah balkonumuzdaki masamıza salatalık bıraktı, sabahları bahçeden taze taze biber, maydanoz, semizotu, domates, nane toplayıp kahvaltımızı hazırladık. Gideceğimiz sabah da bahçeden bir poşet biber toplayıp yanımıza verdi. Bademli’deki pansiyonlar konaklama için en uygun seçenek, apartlar 100-200 arasinda değişiyor. Deniz olarak da Yıldız Koyu’na yakın, yürüyerek 6-7 dakika sürüyor; köyde (küçük bir yer zaten) poğaca, simit alabileceğiniz bir cafe ve küçük bir bakkal mevcut.
Diğer bir seçenek, Kaleköy ya da Yukarı Kaleköy. Kaleköy, deniz kenarında, büyüyememiş Cunda gibi düşünebilirsiniz (sahil şeridi olarak, yoksa alakası yok), 3-5 taverna görünümlü restoran, üstlerinde lüks de olmayan oteller var, ön tarafta da klasik olarak yerellerin müdavimi olduğu ve masalarda okey oynanan, çay içilen çay bahçesi, tam bizlik, rahat bir mekan, Kaleköy Liman bölgesindeki en samimi yer çay bahçesi idi bence.
Yukarı Kaleköy ise eski evlerin restore edilmesiyle hoş pansiyon ve butik otellerin, çok güzel manzaralı 1-2 restoranın, sabun atölyesinin ve meşhur Mustafa’nin Kayfesi ‘nin ve Kale’nin (daha doğrusu kalanlarının) bulunduğu bir tepe. İlk ayarladığım pansiyon buradaydı ve telefonda ilk söylediği fiyattan cayıp, yanlış söylemişim, inemem vs dediği için prensip olarak hoş görmediğimden iptal etmiştim ki iyi olmuş, manzara güzel de olsa yokuş çıkmak inmek zor olurdu. Siz siz olun, telefonda size ‘aslında 220 ama 200 düşünebilirsiniz’ dediklerinde sizden 200 değil 220 istediklerini bilin! Mantıklarımız farklı! Ama manzara güzel, yanlış yönlendirme olmasın.
Merkezde de apartlar var isteyen olursa. Ama yok ben daha şık, butik bir otel istiyorum derseniz seçenekleriniz Rum Köyleri, özellikle de Zeytinliköy ama unutmayın, tüm Rum köyleri tepelerde ve gittikçe merkezden uzaklaşıyorsunuz, çok uzak olmasa da gece yolculuğundan hoşlanmıyorsanız seçimlerinizi ona göre yapın.
Konaklama seçenekleri için buraya bakabilirsiniz: KONAKLAMA . Ben buradan gözüme kestirdiklerimi arayıp rezervasyonumu yaptım.
KÖYLER:
Adada gezebileceğiniz köyler : Ada Merkez, Uğurlu, Eşelek, Bademli, Tepeköy, Zeytinliköy, Dereköy, Sahinkaya, Şirinköy, Kaleköy (Liman ve Yukarı ). Köyler ile ilgili detaylı bilgiler burada : KÖYLER
Biz en çok Zeytinliköyü sevdik, taş sokakları, sevimli kafeleri, meşhur tatlıcıları ile en çok kalbimizi çalan köy oldu. Instagramlık fotoğraflar istiyorum diyorsanız Zeytinliköy tam sizin için.
Zeytinliköy‘ün sokaklarında gezerken nerenin fotoğrafını çekeceğinizi şaşırabilirsiniz.
Yukarı Kaleköy ise, serinde, dar, taş sokaklarında gezebileceğiniz, özellikle günbatımında muhteşem manzaralar sunan, her köşesinde bir süprizle karşılaşabileceğiniz bir yer. Kaleden manzaraya bakarken dikkatli olun, herhangi bir koruma vs yok, altınız uçurum.
Adanın en ‘Allahım, bir Yunan adasında mıyım?’ dedirten köyü ise, bence, Tepeköy. Volkanik Aya Dimitri (evet bildiğiniz yanardağ) eteklerine kurulmuş olan Tepeköy nüfusu yaklaşık 35 kişi ve meydandaki köy kahvesine oturursanız diğer masalarda oturan amcaların ve meydanda top oynayan çocukların Rumca konuştuğunu göreceksiniz. Sokaklarında gezin, daracık aralardan geçip diğer sokağa geçin, terkedilmiş evlerin duvarlarından kökleri çıkan ağaçları görün, çatılarda dolaşıp ağaç dallarını yiyen keçileri gözleyin.
En ‘terkedildim, kimsem yok’ hissi veren köyü ise Dereköy. Zaten nüfus o kadar az ki, olan da ortalama 90 yaşında, ortasından yol geçen, karşılıklı iki tepenin yamacına kurulan Dereköy, zamanında adanın hatta Türkiye’nin en büyük ve kalabalık köyüymüş, biz tam bayram sonrası gittiğimiz ve akşam üzeri plaj dönüşü uğradığımız için tam bir hayalet köy idi, keçiler ve biz vardık sadece.
Bademli, Yeni Bademli’de kalmamıza rağmen tembellik yapıp çıkmadığımız ve hata yaptığımız, adanın balkonu sayılan ve güzel güneş batışları olan bir Rum köyü.
Uğurlu , adanın en batı ucundaki köy, merkezden 25 km uzakta ve biz de Gizli Liman için gittik ve köyde gezmedik, bize pek hitap etmedi, burada da ev pansiyonculuğu varmış ama merkezden bu kadar uzakta kalmak mantıklı mı bilemedim?
Diğer köyleri gezmedik, kimisinin içinden geçtik ve gittik.
ADADA YEME-İÇME:
Ada, daha çok orta ve az bütçeli tatilcilere hitap ettiği ve çoğunluk apartlarında kendi yemeklerini hazırladığı için yiyecek yerler konusunda çok da bereketli bir ada değil, Kaleköy limanda bahsettiğim gibi 4-5 taverna görünümlü restoran var (biz oturmadık) . Merkez’de ev yemekleri yiyebileceğiniz 2-3 yer var (biz sadece bir tanesini denedik 2 defa ve hep aynı yemekler vardı ama iyiydi) ve adanın spesiyali olan oğlak yapılan 1-2 lokanta var. Zaten adaya oğlak zamanı gidiyorsanız mutlaka tadın.
Merkezde ya da evde daha ekonomik bir yeme planı yapabileceğiniz gibi, güneşi batırmaya en güzel manzaralardan birine sahip olan Yukarı Kaleköy’deki Poseidon Restoran‘a da gidebilirsiniz. Biz ilk akşam gittiğimizde manzarası güzel olan masalar hep dolduğu için oturmayıp rezervasyon yaptık ama ertesi gün de çok güzel bir yerde karar kılınca iptal ettirdik, çok güzel, hoş, tam kalenin kalıntılarının yanında, tepede bir mekan, ucuz değil ama aşağıdaki mekanlar da ucuz değil, o manzaraya değer (tabi havanın kapalı olduğu bir zaman giderseniz güneş bulutlara girebiliyor). Poseidon ile ilgili Tripadvisor yorumları için buraya tıklayabilirsiniz.
Biz, Tepeköy‘de To Steki Tis Angelikis diye bir mekana gittik, adada hiç bir yere gitmeyecek olsanız bile mutlaka ama mutlaka buraya gidin diyecek kadar tavsiye ediyorum. Her şey çok güzeldi, tazeydi, muhteşem bir Tepeköy ve uzaklar manzarası ve muhteşem Rum müzikleri vardı ki, gittiğimiz gün Pazartesi ve bayram sonrası ve saat 6 civarı olduğu için kimse yoktu ama her şey çok güzeldi. Şef Görkem Bey’e güvenin ve gerisini o halletsin, ilk defa Oğlak Tandır yedik ve inanılmaz lezzetliydi, şefin tavsiyesi ile kendi yaptığı yerli ahtapot ızgara yedik ki yok böyle bir şey! KESİN LİSTENİZDE OLSUN. Fiyatlar ada geneli ile aynı hatta belki daha uygun ama kalite ve lezzet karşılaştırılamaz. Tripadvisor yorumları için buraya tıklayabilirsiniz.
Bir diğer bilindik mekan, gene Tepeköy’deki, adanın en eskilerinden Barba Yorgo Tavernası . Pazartesi hariç, her akşam 9 dan sonra canlı müzik olduğunu söylediler ziyaretimiz sırasında, biz Angelikis de yemeye karar verdiğimiz için Barba Yorgo’ya sadece üzüm bağlarına bakmak ve şarap almak için uğradık, Tripadvisor yorumlarına bakmak isterseniz buraya : BARBA YORGO
Bir diğer tavsiye edeceğim mekan, ve mutlaka gündüz gitmenizi tavsiye ederim, gene Zeytinliköy’deki Cafe Garaj . Mutlaka ama mutlaka tavsiye ediyorum, terasında kendinizi Toscano’da hissedebilirsiniz, ağaçların arasından yarısı gözüken evler, yeşilin her tonunu görebileceğiniz bir manzara ve sakinlik… İster kahve için ister limonata ya da soğuk kahveleri, ama mutlaka uğrayın. Tripadvisor yorumları için buraya bakabilirsiniz.
Bunun dışında, Zeytinliköy’de pek çok güzel cafe var, kimi rengarenk sandalyeleri ile İnstagramlık kimi de tam köy meydanında eski eşyalar ve minik masaları ile çok şirin, küçük kafeler… Biz bile 2 günde hemen hepsinde oturduk düşünün…
Tabi ki Zeytinliköy’e gitmişken Barba Hristo’da tatlı yemeyi unutmayın, minicik, dar bir sokak içinde sütlü tatlılar, gece 10 a kadar açık.
Benim deneyimlemediğim ama tavsiye edilen diğer yerler de Son Vapur ve kahvaltı için tavsiye edilen Tepeköy girişindeki Kardeliz Organik Köy Kahvaltısı idi.
Yok biz mangalımızı getirdik, mangal yapacağız, Semadirek Adası’na bakarak güneşi batıracağız derseniz sizi Tepeköy Çınaraltı‘na alalım, kısıtlı sayıda masa olduğunu da hatırlatayım ama manzara mükemmel, gitmişken adada koruma altına alınmış olan 6 anıt çınardan biri olan ve yaşının 675 in üzerinde olduğu anlaşılan koca çınarı görmeyi unutmayın.
Apartta kendimiz pişirmek istemiyoruz ama yemeğe de çok fazla vermek istemiyoruz, şöyle güzel balık-ekmek, taze midye yok mu derseniz sizi Kaleköy Liman’daki bu minicik balıkçıya bekleriz, hem uygun fiyatlı balık ekmek hem de denizin kenarında, daha ne olsun?
Yukarı Kaleköy‘deki Mustafa’nın Kayfesi nde bir kahvaltı yapmadan ya da bir kahve içmeden dönmeyin… Tripadvisor yorumları için buraya ….
Unutmadan, Gökçeada 26. Doğu Meridyenin geçtiği ve doğal olarak Türkiye’nin en batısı ve güneşin en son battığı nokta… Kaleköy’de mendirekteki kayalıklarda güneşin batışını seyredebilirsiniz. Sisler arasında gözüken Semadirek Adası eşliğinde…