İç turizme ağırlık verdiğimiz şu dönemde, aralık ayında alıp da son gece Can’ın hastalanması sebebiyle açığa aldığımız Konya Hızlı Tren biletlerimizin son kullanım tarihi yaklaşınca bir Konya yapıp-geldik. Neden Konya? Hem hızlı trenle gidip tren yolculuğunu tatmak (Doğu Ekspresi furyası başladığından beri ona yer bulmak çok çok zor çünkü) hem de Mevlana’nın yaşadığı, eğitim aldığı ve verdiği yerleri gezip manevi bir huzur bulabilmek (belki?) hem de her gezide önceliklerimizden olan güzel yemekler tadabilmekdi amaç.
Önce Konya’ya nasıl gitmeli onu irdelersek; biz dediğim sebeplerden dolayı treni tercih ettik, aslında ben treni uçağa yurtdışında da tercih ediyorum çünkü bazı durumlarda zaman açısından çok farkettirtmiyor, havalanına git-bekle-bin-in-şehir merkezine ulaşmaya çalış vs derken yaklaşık 1 saatlik uçuş için 3-4 saat harcayabiliyorsunuz, tren ise genelde zaten şehir merkezine ulaşıyor, tren kalkmadan 10-15 dk önce bile gitseniz yeterli (artık kimlik kontrolü, çanta kontrolü gibi kontroller olduğundan son dakikaya da bırakmamak lazım). Konya hızlı trenle Pendik Gar’dan 4 saat 26 dakika sürüyor, açıkcası hızlı tren sürekli 250 km hızla gitmiyor hele ki İstanbul sınırından çıkana kadar genelde max 60-80 km hızla gidiyor ama boş arazilere, hele ki Konya çevresi gibi dümdüz arazilere ulaşınca tabiri caizse makinist ‘köklüyor’.
Tren biletleri 15 gün öncesinden satışa çıkıyor, her türlü tren bileti alım-değişiklik vs işlemlerinizi şu link üzerinden yapabilirsiniz, gişeye gitmenize gerek yok : TCDD . Konya için günde karşılıklı 3 sefer var, bizimki gibi Cumartesi sabah 07.30 gidiş, Pazar 17.45 dönüş en uygunu, ama en çabuk dolan seferler de bunlar olduğu için size tavsiyem, biletler satışa çıkar çıkmaz hemen almanız, aksi takdirde zaten Pazar dönüşler anında dolduğu için (satışa çıktığı gibi bazı vagonlar sanırım acentelere ayrılıyor ) ya yer bulamıyorsunuz ya da beraber olduğunuz insanlardan ayrı ayrı oturabiliyorsunuz. Tabi ki ben öyle yapmadım, biletler satışa çıktığı an, hemen masalı gruptan yerimizi aldım:)
Trenle ilgili bir kaç bilgi: trende çay-kahve-meyve suyu ve sandviç satışı var, fiyatlar uygun ama fazla seçenek yok. Koltuklar rahat, tuvaletler temizmiş (ben girmedim ). İnsanlarımızın çoğu toplu taşımada başkalarına saygılı olma konusunda hassas ama hala yüksek sesle gruplarda konuşmalar, kulaklık kullanmadan bir şeyler dinleme mevcut maalesef. Yol manzaralarından bir demet:
Yedi buçukta Pendik’ten kalkan tren, 11.26 civarında Konya’ya varıyor. Trenden inince gideceğiniz yere göre seçenekleriniz mevcut, biz Mevlana Müzesinin tam karşısında kalacağımız için ya minibüse binecektik ya da taksiye, taksi 15 TL yazdığı için onu tercih ettik.
Otel seçimi en çok vakit harcadığım bölümlerden biri sanırım, hem uygun olsun, hem temiz ve güvenilir olsun, hem gezilecek yerlere yakın olsun derken Konya için de gene Mevlana Müzesi civarındaki otellere baktım hep, hiç zincir otellere ya da şehrin modern bölümündeki otellere bakmadım açıkcası. Konya’da otel seçimi yaparken şunu göz önünde bulundurun: Eski bölgede çok güzel otel yok ve pahalılar, pahalı derken sundukları hizmete ve otelin kalitesine göre pahalılar. 3-4 tane Butik Otel var, eski konaklardan dönüştürülmüş, onlar hariç. Ve aramalarım sonunda ve de otelle yaptığım görüşmede aldığım güzel izlenimden dolayı biz tercihimizi Dergah Otel den yana kullandık ve çok memnun kaldık. O cadde üzerinde sıralanan oteller içinde en temiz, en düzgün gözüken otel burası idi ve kaldığımız kısa sürede de çok memnun kaldık; üstelik otoparkı da var . Rezervasyonumuzu alan Rukiye Hanım, bize güzel bir oda ayırmış üstelik, bizi suit odaya transfer etmiş ücret farkı almadan, odamızın manzarası Mevlana Müzesi idi. Otelle kontağa geçmek isterseniz web siteleri: Dergah Otel
Odaya eşyalarımızı koyar koymaz kendimizi dışarı attık ve lezzet durakları listemizin başlarında olan Ali Baba Fırın Kebap a gittik, zaten otelimizin çok yakınındaydı. Öncelikle şunu söylemeli : ‘saat 2 ye kalırsanız biter, çabuk gidin vs’ yazılanlara inanmayın, orada konuştuğumuz kişilere göre bu bir şehir efsanesi, zaten saat 12-1 gibi servis hızlanmaya başlıyormuş ve özellikle haftasonları daha geç saate kadar bulunuyormuş ama siz gene de akşam 8 e falan bırakmayın, o saate kalmıyor. Ali Baba Fırın Kebap ın web sitesi bu linkte. Fırın kebap, gram hesabı satılıyor, 100 gramı 29 tl ve 1 porsiyon sayılıyor, biz tadımlık ortaya aldık ve yanında da çiğ soğan getiriliyor, raconu buymuş. Bu yumuşacık ete bayılacaksınız, 2 gün boyunca Can’ın favorisi burası idi.
Tabi ki tadımlık yiyip gezmeye başlamamızla beraber bizimkiler gene acıktılar ve bu sefer Alaaddin Tepesi civarında yerel halkın akın akın girdiği bir yeri gözümüze kestirip Etli Ekmek‘e geçiş yaptık. Fena değildi, aşağıda gördüğünüz tabak 1 adet ve 15 TL gibi bir ücreti vardı.
Listemizdeki bir diğer lezzet durağına akşam yemeği için Sema gösterisinden sonra gittik; mutlaka ama mutlaka gidilmeli, Etli Ekmeğin en güzel yapıldığı yer denen Cemo idi. Cemo’nun 3 şubesi var ve büyük ihtimal size de en yakın olan Nalçacı şubesi olacaktır, Sema Gösterisi’nden çıkanlar da gruplar halinde oraya geliyordu. Cemo ile ilgili daha detaylı bilgi için web sitelerine bu linkten ulaşabilirsiniz. Bu arada Cemo’dan İstanbul’a getirmek için de etli ekmek ısmarlayabilirsiniz, şoklama diye bir şey yaptıklarını söylediler, sıcakken soğuk dolaba koyuyorlarmış sanırım, biz buzluğa attık, annelere de getirdik, onlar tüketmişler ve güzel dediler ama herhalde yerinde yenilen gibi olamaz. Diğer fotodaki bamya çorbası, çok methedildiği için ben az istedim, bizim evde hazırladığımız bamya yemeğinin biraz yoğunu gibi geldi bana ama dediğim gibi bir gurme değilim.
Listemizde olan bir başka lezzet durağı, Tarihi Tiritçi Mithat idi ki mutlaka gidilesi bir yer olarak sizin de listenizde bulunsun. Porsiyon bana göre fazla büyük, sipariş verirken göz önünde bulundurun lütfen. Tiritçi Mithat, pazar günleri de açık ve gene Mevlana Müzesine çok yakın, hemen karşısındaki ara sokakta. Tripadvisor yorumları için bu linke bakabilirsiniz.
Listemde bir de Pideci Hasan Şendağlı Yağlı Somun vardı ki vallahi vakitsizlikten Pazar sabah 7 de gidip, bulup, aldım ve otele geri döndüm; normalde nasıl sağlık için zararlı bir şey, düşünürseniz koca bir yağ kütlesi yiyorsunuz ama içindeki o küflü peynir, offff offff, sıcakken yiyeceksiniz, soğuyunca değil, yanında da bir çay, mis gibi. Yeri, Tiritçi Mithat’dan aşağıda, gene Mevlana Müzesine yakın, ama aşağı doğru, sabah erken giderseniz ‘neredeyim, güvenli mi?’ diye düşünebilirsiniz, turistik rotanın biraz dışı ve sakatatçılar vs çarşısı civarında ama korkmayın, ben bile tek başıma gezebildim, mutlaka gidin ama unutmayın ki burası bir fırın, restoran değil, ufacık bir yerde 4-5 masası var ama bu inanılmaz lezzetin bu küçücük dükkandan çıktığına inanamayacaksınız. Tripadvisor yorumları için buraya…. not: web sitesi falan yok, web sitesi olan başka bir işletme, ben onu denemedim, söylenen bu fırına gittim.
Bir de gidemeyip aklımızda kalanlar oldu: Bolu Lokantası (Pazar günleri kapalı), Somatçı Fihi Ma Fih‘de kahvaltı , Meram’da Hacı Şükrü Fırın Kebap , Lokmahane gibi yerler aklımızda kaldı…